Cuma, Nisan 19

bana göre hayat, tektir.


Aslında herkes hayatı farklı bir biçimde algılar.
Bana göre hayat, tektir. Şu sıralar –ki bu yaklaşık 4 senedir devam eden bir durum- her şey hakkında bu kadar kararsız oluşumun sebebi de budur. Ortada tek bir hayat, tek bir yaşam varken; ve yaptığımız seçimlerin sonucunda zaman –inanılmaz bir biçimde- kırılıyorken nasıl kararlı olunur bilemiyorum. Bu zamana kadar birçok şeyi seçtik. Peki ya seçmediğimiz şeylerden birini seçseydik? Şu anı mutlaka bir şekilde -ya da ciddi bir şekilde- farklılaştırırdı. İşte bu durum beni çok etkiliyor. Öyle ki, ihtimal hesapları yapmayı bırakıp bir şey seçemiyorum, tırsıyorum.

Perşembe, Mayıs 31

ve bir gün gelir,
artık elindeki şarkılar ruh halinle örtüşmez
bildiğin teoriler durumu açıklamaya yetmez.

Pazartesi, Mayıs 28

evet insan sosyal bir varlık. ve bütün herşey bu sosyalliğin içinde.
çıkar ilişkileri, ahlaki değerler, onaylanma çabaları, küçük hesaplar, küçük gruplar, büyük gruplar, bireyler, çaylar sigaralar, düşünceler, kariyerler, planlar, paralar, müzikler, sözler, notalar, ironiler, söylemler, sadece belli grupların anlayabileceği belli söylemler, ifade edişler, anlaşılanlar, anlatılmak istenenler, anlatılamayanlar, sözler, diller, mimikler, küfürler, fanatikler, uyuşturucular, insan ticaretleri, güller, danslar, savaşlar, anlaşmalar, hüzünler, ölümler, silahlar, ticaretler, teoriler, projeler, akıllılar, aptallar, egemenler, köleler, bağımlılar, özgürler, şiirler, düşünülmüş sözcükler, dilin içindeki sözcükler, resimler, gerçekler, gerçekçiler, sürrealistler, akımlar, yeni fikirler, tıklanmalar, yorumlar, paylaşmalar, yapay hissedişler, oluşturulmuş gerçekler, gündemler, takip edenler, apolitikler, söylemler, etiketlemeler, iş çıkışları, haftasonları, tatiller, rüyalar, hayaller, korkular, fallar, kaygılar, heyecanlar, araçlar, amaçlar, süreçler, terimler, zamanlar, yüzyıllar, bekleyişler, kaçışlar, kararlar, oyunlar, takımlar, kızlar, erkekler, ibneler, orospular, cinsiyetler, yönelimler, tercihler, bakış açıları, sosyal bilimciler, teoriler, aşklar, tanımlar, serenatlar, kıskançlıklar, sevgiler, saygılar, bayramlar, milletler, etnik kökenler, azınlıklar, yasalar, teoriler, terimler, bilimler, bulmuşlar, evrimler, devrimler, belirsizlikler, deneyler, ilaçlar, hastalıklar, yeni ilaçlar, yeni hastalıklar, yapaylıklar, tarlalar, şırıngalar, bilimseller, kabul görenler, ana haberler, gazeteler, kuşe kağıtlar, ağaçlar, canlılar, motorlu taşıtlar, ezilenler, haklar, tecavüzler, güçlüler, güçsüzler, reklamlar, para kazanmalar, kandırmalar, kazanmak için kullananlar, kullanılanlar, tanıdıklar, içten pazarlıklılar, dürüstler, tekeller, sistemler, yeni düzenler, doğrusallar, algılar, döngüler, kopuşlar, tıkanmalar, bunalımlar, doktorlar, çareler, geçiciler, kalıcılar, yağmurlar, hava olayları, romantikler, sesler, vurgular, ritimler, hissedişler, atıflar, öngörüler, tehlikeler, riskler, hatalar, sanatlar, tartışmalar, eleştiriler, kafeler, bohemler, mülklüler, mülksüzler, anketler, sonuçlar, beklentiler, çıkarlar, entelektüeller, cahiller, genellemeler, hariçler, çizgiler, hakemler, izleyiciler, izlenenler, sosyaller, asosyaller, eğlenceler, farklar, farkların getirdiği bütün farklılıklar, küçük gruplar, benzerlikler, tartışmalar, konuşmalar, entelektüel mastürbasyonlar ve tekrar düşünceler...

Çarşamba, Aralık 28

an

Aslında bütün olayın ritm ve vurgudan oluştuğunu söylerdim. Hala öyle düşünüyorum ama bir de “an” var, the moment.  Şöyle bir düşündüğümde hayatım kesik kesik anlardan oluşuyor, bazı insanlarla olanlar çok bulanık, birkaç kişiyle olanlar çok canlı. Pişmanlıklar da var birkaç tane, keşke o an istediğim gibi davransaydım, nasıl olurdu acaba soruları... Evet en acısı da bu -o anın orda kalışı ve geriye dönüşün imkansızlığı.

Salı, Aralık 6

dil olayı

Bir gün –bir kaç ay önce- Ankara’dan İstanbul’a dönerken  Güney Ekspresiyle dönmeyi tercih ettim. Her ne kadar rötarlı ve bu yüzden çoğu insan için sinir bozucu bi etkinlik olsa da ucuz trene binmek, ben seviyorum. Hayatım boyunca kendimi hiç acelem varmış gibi hissedemedim belki bununla ilgilidir. Bir de o yolda olmak olayı hoş birşey. Tren 50-60 km ayarında bi hızla gidiyordu ki beklenen o an geldi. Tren durdu. Ben de aşağıya indim bir süre sonra. Sonra çok yakışıklı –evet yakışıklı olması önemsiz de olsa bunu belirtmeden edemezdim!-   bir adamla -i looked at you, you looked at me- olayı yaşadık. (bak burada doors’a atıf yapıyorum, evet çok acayip gönderme yaparım) Yanındaki olgun adam -40-50 yaşlarında saçları beyazlamış genel bir tip vardır ya, öyle bir adam işte- sayesinde insanlarla sosyalleşiyordu. Fransızca biliyormuş, İngilizce bilmiyormuş falan. Tabii ki tren hareket edene kadar yapacak başka birşey olmadığı için yarı İngilizce yarı Türkçe bir şekilde sosyalleşmeyi seçtik. O da sosyoloji okumuş, müzik sosyolojisi üstüne yüksek lisans yapmış, şimdi doktorasını yapıyormuş falan. Oha ben de! ... Ben de! ... Ben de! Olayını sanırım kimseyle bu kadar sık yaşamadım. Yolculuğun geri kalanında vagonların arasında mızıka çaldık –o da çalıyormuş-, 3 top çevirdik, ‘deconstruction’  ve o tarz post modernizmalar üstüne konuştuk. İkimiz de kendi dilimizde konuşmuyor olmamamıza rağmen çoğunlukla anladık, veya anlam yakınımızda bir yerdeydi.
Mektup arkadaşı olmaya karar verdik ve ekimin sonuna doğru mektubu elime geçti. Ben hala mektup yollayamadım bu konuda biraz suçlu hissediyorum aslında ama bir yandan da hala acelem varmış gibi hissetmiyorum hehe. Ama asıl olay şu ki, hep başka bir dilde anlaşmanın mümkün olmadığını, imkansızlığını falan savunurdum. Ama Luc’le tanıştıktan sonra eğer ortada ortak birşeyler varsa bunun değişebileceğini deneyimleyerek, o biraz fanatikliğe kaçan yargımdan uzaklaştım.

Salı, Kasım 15

buradayım

Bi gün oturuyodum (15 kasım oluyor bu) sonra aklıma birden sözler geldi yazdım, beste yaptım -nakaratı çok güzel oturdu falan- sonra içeriye gittim birşeyler oldu. Döndüğümde bilgisayar kapanmıştı ama ben o an beste olayını unutmuştum. Derken akşam saatlerinde bestem!!! diye bi irkildim. Baktım, kaydetmemişim. Nakarata dair de hiç birşey yoktu aklımda maalesef.. (b12 haplarının işe yaramadığı zamanlar) Çok sinirlendim, çok üzüldüm vs. Oturdum tekrardan yazdım birşeyler tabii ki aynı olmadı ama konu böyle birşeydi. Müziği oturtamadım henüz, ama oturtunca ilk siz bileceksiniz beni takip eden sevimli insanlar! :)

zaman akarken
sessizce ve sakin
gecenin içindeyim ben,
müzikli ve kahveli

düşünüyorum,
öyleyse buradayım.
hareket edemem ki ben
düşünürken.

zaman geçti gitti
herşey değişti,
insanlar yaşarken
ben hep buradayım.

little wing// 15 kasım

Pazar, Kasım 13

"ne yapıyorsun?"

Bir gün bir Pazar kahvaltısında, Gökçe casusluktan bahsetmeye başladı. Casusluk, ajanlık vs. Acaba büyüyünce böyle birşey yapabilir miydi...
Babam bana döndü, ve şöyle dedi: “Sen hiç yapamazsın öyle birşey. Hemen öğrenirler ne gerekiyorsa, sadece birinin sana ‘ne yapıyorsun?’ diye sorması yeterli olur, kullandığın programa kadar herşeyi anlatırsın...”